Skip to main content

Son sözü halkımız söyleyecek!-Kazım Eroğlu

-68 ve 78’LERDEN EDİNİLEN DENEYİM ve DERSLER-
KÜRT MEHMET- MALATYA’DA DEVRİMCİ MÜCADELE

-3-

“Cezaevinden çıktığım yıllarda hareketimizde tam bir örgütsel dağınıklık vardı, arkadaşlarımızın (merkezi yapının) hemen hepsi cezaevindeydi. Dışarıda olanlar da tam bir şaşkınlık içerisindeydi. 12 Mart sonrası gibi bir ruh halimiz yoktu. Evet, 12 Mart’ta da örgütsel olarak yenilmiştik ama ideolojik kafa karışıklığı içinde değildik. O süreçte devrimciler olarak başımız dimdik çıkmıştık.” (s. 442)

Kürt Mehmet Devrimci Yol’un içinde bulunduğu durumu izah ediyor, ama diğer hareketlerin içinde bulunduğu durum da esasında bundan pek farklı değildi. Kurumsal olarak faşizm tahlilinin yapıldığı bir yerde buna uygun bir örgütlenme ve çalışmanın oluşturulamaması, 12 Eylül açık faşist saldırganlığına karşı bir direniş bile gösterilemeden sol hareketlerin kısa sürede etkisizleşmelerini ve örgütsel olarak dağılmalarını getirdi. Sanırım, yurt içinde kalıp da içeri düşmeyen örgüt elemanı yok gibidir. 12 Mart’tan sonra ayağa kalktık ve daha büyük kalabalıklarla tekrar yürüdük, ama 12 Eylül’den sonra pek kendimize gelemedik. Sovyetler’in dağılmasıyla oluşan yeni dünya konjonktürü büsbütün sosyalistlerin işlerini daha da zorlaştırdı. Bu yıkıntılar arasında, neoliberal “Yeni Dünya Düzeni”nin kokuşmuşluğu içinde temiz kalabilmek ve devrimciyim diyebilmek de önemli bir maharet olmuştu.

“Evet, bir devrimcinin temiz olması ve temiz kalması gerekir. Doğrudur, cezaevi sonrası örgütsel bir çaba içinde bulunamadım, ama devrimciliğe, devrimcilere helal getirecek hiçbir davranışım olmadı. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü devrimcilik bir yaşam biçimidir. Değerlerimiz doğrultusunda oluşmuş kurallarımız vardı. Yani devrimci ahlakımız vardı…”

Erken devrim hayalleriyle yola çıkarak, günlük avuntularla yol alarak devrim mücadelesini sürdürebilmek pek olanaklı değildi. Mahir Çayan, “Devrim yolu engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır! Kurtuluş bayrağı bu yolu tırmanan gerillaların birbirine iletmesiyle oligarşinin burcuna dikilecektir…” derken sürecin gelişimindeki bir anlayışı ortaya koyar. 78, 68’in bir devamıydı; ama koşullar birbirinden farklı olsa da 78, 68’in mirasını devralıp geleneğini yaşattı mı? Kimi yönleriyle evet diyebilsek de bir bütün olarak bunu söylemek zor. Örneğin, kendi içindeki çatışmalardan devrimci dayanışma geleneğini sürdüremedi. 68’i özgün kılan yanlardan biri işte bu devrimci dayanışmadır.

68 ve 78 süreçlerinde ülkemizin bağımsızlığı, halklarımızın kurtuluşu ve antifaşist mücadele yolunda Malatya’da ve ülkemizin diğer yerlerinde büyük bedeller ödendi, onca yiğitlerimiz hayatlarını verdi. Kaybettiklerimiz, kalbimizde yaşıyor, hep yaşayacak; onların anıları yolumuzu aydınlatıyor. Yılgınlığa düşmeden geçmişin deneyimlerini, kazanımlarını bir sonraya aktararak, olumsuzluklardan, yenilgilerden dersler çıkararak ileriye doğru yol yürünür. Henüz son söz söylenmedi; son sözü halkımız söyleyecek!

Bugün yıkıntılar arasında ayakta durabilmek, düzenin yoz ilişkilerine bulaşmadan temiz kalabilmek, devrimci yaşam biçiminin gereğini yerine getirebilmek, devrimci ahlakı koruyabilmek ve savunabilmek de bir maharet olmaktadır. Yenilgiler geçicidir; tökezlersin, yere düşersin, ama kalkıp ayağa tekrar yürürsün…
“Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki…”

HALKIZ!
HAKLIYIZ!
KAZANACAĞIZ!

 

  • İzlenme: 1416