Skip to main content

Devrimcilerin önyargıları değişmiyor-Baki Altın


KÜRT MEHMET kitabına ilişkin:

Öncelikle, sürece ilişkin bu tarz çalışmaların yetersizliğini bildiğim için, verdiğiniz emeğe teşekkür ediyorum...”bizim çağa” ilişkin çalışmalar çoğaldıkça, eksiklikler hiç bitmeyecek olsa da, devrimci mücadele pazılını tamamlamaya hizmet edecektir ; buna kuşku yok... emeğinize sağlık..

Ben de ,

“Kürt Mehmet “ söyleşi kitabında dikkatimi çeken bazı noktaları belirtmek istiyorum:

1- Genel olarak ‘68 döneminden başlayarak sol ile ilgili, özel olarak da DY dönemini (ağırlıkla Malatya ve çevresini) anlatmak hedeflenmiş bu çalışmada… Fakat bu konuda daha önce yayınlanan bazı kaynaklarda, “gerçeklerin öyle olmadığı” ve dolayısıyla “onlara doğru bir yanıt verme” amacı o kadar çok tekrar ediliyor ki, sanki kitap sadece bu amaç için hazırlanmış gibi bir algı veya soru işareti doğuyor...

2- DY dışındaki diğer sol grupların bölgedeki varlığına pek az değinilmesi ve yer yer yoklarmış gibi görmezden gelinmesi; bir sürece tanıklık etme iddiasını biraz gölgeliyor…DY tarihi açısından ( bu bir tarih çalışması olmasa da), önemli dönemeçlerden biri olan DS ayrılığı ve bu olgunun bölgedeki sonuçları da, yukarıda bahsettiğim tarzda görmezden geliniyor... Hatta DS’nin bölgedeki varlığı , bir kaç sayfadaki çok derinliği olmayan sorular dışında , neredeyse sadece 12 Eylül sonrası Elazığ Cezaevi nedeniyle geçiyor...(“sekizlikçiler”, TDY , Tekoşin gibi örgütsel olarak çok güçlü olmayan ama tarihteki onurlu yerlerinin altı çizilen örgütlere yer verilirken, DS’nin yokumsanması soruları çoğaltıyor)

Dev-Sol ile doğrudan ilgili sorular, sayfa 297 -300 arasında üç sayfayla sınırlı tutulmuş…Ayrılıkla ilgili Mehmet Tekin, nedenleri niçinleri konusunda pek konuşmaz ve yorum yapmazken, bölgedeki sonuçları açısından da çok önemli olmadığından söz ediyor... bu noktada ayrılığın önemini ya tarihsel olarak anlayamıyor ( ki Mehmet Biter de, konu ile ilgili görevlerini yapmadığı biçimindeki eleştirileriyle bu görüşü destekliyor-agy), ya da , olayı kişi sayısına indirgeyip küçümsüyor...Ama siyasi olarak ayrılık gerekçeleri yine ortada yok.(syf 296-300).

Burada, Ankara Merkeze , Dursun Karataş ile ilgili daha önceden uyarılarda bulunduğunu (sorun çıkarabilir anlamında) söylese de, daha önemli tarihi bir not düşüyor: İstanbul’da, ayrılıktan hemen önce ya da sorunların yeni yeni dillendirildiği bu dönemde, Nasuh Mitap ile Oğuzhan Müftüoğlu’nun bulunduğu ( Vahap ‘ın evi olmalı) bir toplantıda, “Dursun Karataş ve sorumlu diğer kişilerle toplantı yapalım teklifim reddedildi” diyor.. Bu bilgi önemli bir tanık tarafından verildiği için, değerli ve tarihsel önemdedir...( Önder sayılan arkadaşlar keşke o dönem, ayrılık öncesi, bu tarz çokça toplantı ve tartışma ile süreci yönetseydi...Kürt Mehmet, bana göre, bu red yanıtını aldığında doğal olarak, TARİHSEL BİR KIRILMA yaşandığının bilincinde değildi...(bu konuda ayrı bir çalışma yapmayı düşünüyorum)

3-Kitabın 388.ci sayfasına kadar, yukarıda değindiğim gibi DS ayrılığına , ne soru ne yanıt anlamında pek ciddi yer verilmiyor ...Karşılıklı neler savunulduğundan bahsedilmiyor...Bizi pasiflikle suçluyorlar söyleminden öte bir açılım yok ...Kürt Mehmet bazı sorulara “ bunlar da ben de kalsın” diyerek , her soruya sonuna kadar açık yanıtlar vermiyor..( yukarıda andığım üç sayfa hariç)
Fakat 388. ci sayfada, Mehmet Tekin birden anımsıyor ve bir cümle kuruyor: 12 Eylül sonrası Malatya’dan Diyarbakır’a geçmeye çalışırken, polisiye şartların kötüleştiğinden bahsedip, Dev-Sol’cular “yol kenarındaki çöp kutularında bombalar patlatmıştı” diyerek, Devrimci Sol’un varlığına nihayet dikkat çekiyor!

Kitabı okurken, bu noktaya kadar, merakla, bölgede bilmediğim gelişmeleri öğreniyorum şevk ve isteğiyle devam ederken, bu cümleyle birlikte kitap elimden az daha düşüyor…

...Yazık dedim, 40 yılda devrimcilerin önyargıları değişmiyorsa; 4 yılda, 14 yılda ...biz halkımızın önyargılarını nasıl aştıracağız? İnsan bu kadar mı gözünü kapatır yanı başındakine? Hiç mi DS’nin DEVRİMCİ ŞİDDET EYLEMİ ANLAYIŞINI okumaz, merak etmez, sormaz, pratiğini gözlemlemez insan? Halkın ve ( o yıllarda) siyasin polisin bile “dev-sol yaptıysa doğrudur” algısını yaratan anlayış mı çöpte bomba patlatmış? Hem koca bir tarihi süreçte örgütü-DS’yi adeta yok sayıyorsun, hem de geçerken şöyle “çöpte bomba” gibi akla ziyan bir ifadeyle yoluna devam edip, DS’ nin varlığını anımsıyorsun ...Bu bilinçli söylenmişse açık bir iftiradır ... öylesine söylenmişse büyük bir sorumsuzluktur...ve ne yazık ki, önyargıların hala içten içe sürmesi “Kürt Mehmet”e hiç yakışmamış! O zaman bunu -ki çok önemli- bölgedeki tanıdığın -ve herkesi tanıdığını anlıyoruz- DS sorumlularına sordunuz mu? DS üstlenmediğine göre - ki bombalama eylemlerinin hepsini örgüt kendi açıklamasıyla üstleniyordu tüm Türkiye’de biliyorsunuz... (Bu konuda görüştüğüm o günün DS bölge sorumlusu arkadaş da, acı acı gülerek , “hala aynı kafa mı” diyerek, kesin bir dille yalanladı)

Mehmet Tekin haklı olarak, bireysel olarak hep “temiz kaldım” diyor ya...Herkes tanıktır ki , kendi tarihiyle DS ‘de solda en temiz harekettir...Hem Türkiye hem de dünya devrimci örgütlerine örnek olabilecek en adaletli şehir gerilla eylemlerini yapmış bir harekete, bunu yakıştırmak, söyleşinin ve kitabın ağırlığına bir anda gölge düşürmektedir...(bu konuda DS’nin eylemlerini ve “ eylem anlayışını” HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ adlı 1350 sayfalık savunmalarında bulabilir)

4-DY’nin , THKP-C çizgisini, hem bölge özelinde hem de genel olarak bir mücadele ve örgütlenme biçimiyle belirginleştirip savunmadığını, buna uygun adımların hep ertelendiğini; Mahir Çayan’ın “çelik çekirdek” olarak formülleştirdiği , dikey organlar olan askeri ve politik örgütlenmeye bir türlü yanaşmadığını; bir çok eski DY’ci arkadaş gibi Mehmet Tekin de sık sık söylemektedir... Zaman zaman “THKP-C’nin devamı olarak DY’yi gördüm, onun için bu grupta yer aldım” tarzında kafa karıştıran açıklamalara da yer verse de, esas olarak Tekin de, DY’nin sürece özgün şehir ve kır gerillası örgütlenmelerinde bir türlü beklenen adımları atmadığını söylemekte; üstü kapalı olarak DS’nin 40 yıl önceki örgütsel ayrılık gerekçelerini, şimdiki zamanda haklı çıkarmaktadır...

5-Konu, DY-DS ayrılığı olmadığından, bu konuyu fazla uzatmak istemiyorum…

Sorulan sorular ve verilen yanıtlar çerçevesinde Kürt Mehmet, “kendiliğinden örgütlenme”, “ Ankara da bir merkez bile -örgüt merkezi anlamında- yoktu” , “tanımlı ilişkilere geçememek”, “ bölge ya da yerel sorumluların, genel sorumlunun adının konmadığı”, “Ankara’nın ne düşündüğünün ve neyi amaçladığının hiç bir zaman tam olarak belli olmadığı”, “ merkezden başlayarak örgütsel bir hiyerarşi yok”, “ genel komite gibi toplanılıyor ama ciddi konularda ciddi kararlar almak yerine güncel örgütlenmeler konuşuluyor, dikey örgütlenme fikrini sürekli gündemde tutmama rağmen yanıt alamıyordum” vb. ifadelerle , süreçteki DY gerçeğine ; sayfa 296’lardan 450’ye kadar olan söyleşilerde ışık tutuyor..( ilgilenenler, hem “Kürt Mehmet” söyleşi kitabının kaynakçalarından ve DS savunmasının ilgili bölümlerinden belgelere ulaşabilir ve ayrılık gerekçelerini öğrenebilir)

6- 12 Eylül öncesi ve sonrasıyla ve halen günümüzde temiz kalmış uzun soluklu bir devrimcinin hayatıyla tanışmış olmak elbette güzel...Devrim diye derdi olan herkesin kendine olumlu veya olumsuz dersler çıkarabileceği bir yaşam deneyimini, sola ve geleceğe hediye eden Kürt Mehmet’e teşekkür ediyorum..(ve keşke “çöp kutularında bomba patlattılar” ifadesi, hafızasının 40 yıl sonra ona attığı bir çalım olarak kalsaydı...Ama ben bu olayı, eksikliğini hep hissettiği , dikey örgütlenmelere DY döneminde hiç bir zaman sahip olmamasına; o tür örgütlerin eylemlerini planlı ve devrimci bir anlayış temelinde İRADİ olarak yaptıkları, dolayısıyla faşist hedefler, karakollar, emperyalizmin işbirlikçisi finans kuruluşları dururken çöpte bomba patlatmayacakları deneyimi olmamasına bağlamak istiyorum...)

Sonuç olarak;

12Eylül öncesi ve sonrasına ilişkin söyleşi, şiir, roman, belgesel, sinema, fotoğraf, resim vd. sanat biçimleriyle tanıklık etme çabasını önemli buluyorum...Bu alanda daha çok eksiklerimiz olduğunu, her yeni çalışmada daha iyi anlıyoruz..

Bu nedenle de bu açığı bir nebze kapatma çabasında olan Dr. Metehan Akbulut’a da teşekkür ediyorum...

  • İzlenme: 3694