Skip to main content

Dikkatle okunması gereken bir kitap… Hasan Kıyafet

 KÜRT MEHMET (Mehmet Tekin)

“Malatya’da Devrimci Mücadele”

Yazar Dr. Metehan Akbulut

KÜRT MEHMET için, son zamanlarda okuduğum en akıcı roman ya da tarih kitabıdır da diyebilirim. Romanlığı baş karakterinin sağlamlığı ve anlatımın akıcılığından. Tarihliyi ise sosyalist gerçekliğinden olsa gerek. Gelecek kuşaklar için: “Ölenlerin, öldüğüyle kalmadığının,” altını çizen bu zor çalışmadan dolayı, yazarı Dr. Metehan Akbulut, kahramanı KÜRT MEHMET (Mehmet Tekin) ve kitabın gün ışığına çıkmasında emeği geçen Faruk Demirel’i yürekten kutluyorum.

Gençlik, doğal olarak dünyanın her yerinde yetişkinlerin yarattığı yanlışlara, kötülüklere en az bulaşanlardır. Bu anlamda tüm dünya gibi, Türkiye de kendi 1968 ve 78 kuşağı ile ne kadar övünse azdır. Gerçek anlamda eşitliğin öteki adı olan sosyalizm için canlarını verdiler. Akıl almaz işkencelerden geçtiler. Eski bir eğitimci olarak bunun birebir tanığı, yaşım uygun olmasa bile bazen de sanığı oldum. Katledilen o büyük gençlik liderleriyle bir biçimde şahsen tanışmışlığım oldu. Örneğin, Denizin babası Cemil ağabey, Sinan’ın babası Adnan Cemgil arkadaşlarımdı. İbo ile Divan yolunda bildiri dağıttığımı hiç unutamam.

Özetle bu kadar namuslu bir gençlik kuşağı ve de gençliğine bu kadar hasım, kör bir siyasal iktidarlar silsilesi, görmedim doğrusu. Varın ötesini siz düşünün… Baştan kitap için böyle bir övgüyle söze girmem, eleştiri kapısını kapattığım anlamına gelmez kuşkusuz. Zaten Kürt Mehmet’ine kişiliği, sol kimliği de buna geçit vermez. Kitapta kendi özdeştirişini, bilerek bilmeyerek yapılanı hataları, acımasızca kendisi yapıyor. Bu hoşgörüden cesaret alarak hemen aklıma ünlü özdeyişimiz geldi. Ama bu kez: “ALAVERE DALAVERE KÜRT MEHMET NÖBETE…” hikayesi yok. Yani Kürtün hakkı Kürt’e verilmiş. Eh gerçek devrimciliğe de bu yakışır…

Alevi Sünni sorununu derinleştirmemeye özen gösterilmiş. Bu çok güzel. Halkın somut gerçeklerinden harekete geçiliyor. Daha güzel. Örneğin, Malatya’da haşhaş, kayısı konusu gündeme getiriliyor. Pamuk ya da üzüm değil. Bu arada keşke ezilen halkların kültürel haklarının yenilişinden az da olsa söz edilebilirdi diye düşünüyorum. Somutlarsak doktordan yarayı gizlemek, sızıyı dindirmiyor. Ayrıca bunu söylerken: “Irkçılığın acil tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğu…” kuralını unuttuğum anlaşılmaz elbet.

Süreç içinde Malatya’da halk, kimi güncel sorunlarını çözmek için devletten çok Devrimci Gençlere başvurmaya başlıyor. İşte bu çok çok daha güzel. Devrimci örgütler biraz Köroğlu, biraz Dadaloğlu, Robin Hood olmak zorundadır. Çünkü bizim en güçlü silahımız, haklılığımız ve paylaşımcılığımızdır. Söz konusu güzellikleri yaratılmasında, KÜRT MEHMET’in payı büyük. Öte yandan bütün kazanımları sadece Kürt Mehmet’e bağlamak da yanlış olur kuşkusuz. Kişi unsurunun öneminin altı çizilirken, asıl olanın kolektif çalışmak olduğu unutulmamalıdır… Gerçekte bu kitapta tek tek adı sayılamayacak kadar çok kahramanlarımız var. Onların çoğu şu anda iyi ki aramızda dolaşıyor. Hepsine hepimiz çok şey borçluyuz. Köy kahvelerine kadar sağ sol konusunu, yani sömürü ve onunla muadele tartışmasını onlar taşıdı. Ondan önce ipe sapa gelmez askerlik hatıraları, manda vuruşmaları ve at yarışları konuşulurdu.

Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve Sinanlar ancak canlarını vererek, kahvelerdeki konuyu değiştirebildiler… Kapitalistler halka size şunu da vereceğiz diye gitmiyorlar artık. Önce de öyle gitmediler. Bunu bilinçli olarak yaptılar elbet. “Komünistler tek keçinizi, bir dönüm toprağınızı, hatta karınızı bile elinizden alacaklar,” diye gittiler ve gitmekteler. Patron işçilerine boşuna: “Bu fabrika sizin…” demiyor. Aynı iş kolunda tevir türlü sendikaları, iş olsun diye teşvik etmiyorlar. Bu arada aynı türküyü söyleyen partileri çoğaltmaları da işin cabası.

Pekiyi biz ne yapıyoruz? Sol birlik adına somutumuz nedir? Asıl sorun da bu ya!...

Bu güzel kitabı çok beğenmeme karşın baştan eleştiri hanesi açıktır demiştim. Bu anlamda küçük bir endişemi daha paylaşarak sözü bitirmek istiyorum. Dünyanın en haklı düzeni olan sosyalizmi savunurken, bencil faşistlerin tuzağına düştüğümüz oluyor. Kendimizi savunmak zorunda kalıyoruz. İşte bu sıkışıklıkta bile devrimcilerin canlı hedef seçtiği izlenimi vermemeliyiz. Çünkü bunu vahşi kapitalizm çok kötü kullanmakta, dahası kendi yalan yorumlarıyla istismar etmektedir…

Her biri ayrı bir değer olan Dev-Yol devrimcilerinin tek tek adını saymak zor olduğundan, hepsine teşekkür anlamında Oğuzhan Müftüoğlu’ndan mealen bir alıntıyla sözü bitireceğim,” …Eğer 1980’lere gelirken tüm Türkiye Maraş, Çorum, Sivas hâline dönüştürülemediyse bu onurlu direniş mücadelesinde, hayatlarını kaybeden gencecik insanlara çok şey borçluyuz…”

Dikkatle okunması gereken bir kitap…

 

  • İzlenme: 1846