DP ile AKP uygulamaları arasındaki benzerlik
Eski Demokrat Parti’nin (DP) uygulamaları ile bugün AKP’nin uygulamaları arasında büyük benzerlikler var.
AKP-MHP eliyle yapılan baskılar, şiddet, sindirme politikaları DP’nin uygulamalarına çok benzer. Bu söyleşinin doğrudan konusu olmadığı için kısaca bunu söylemiş olayım.
Türkiye’de sağ iktidarların birbirine benzer, paralel uygulamaları, kendi tarihsel seyri içerisinde bir sürekliliği var sanki… Menderes’le başlayıp bugün Erdoğan’la devam eden sağ iktidarların her köşede bir zengin yaratma anlayışı aynen devam ederken bugün daha açıktan yandaş zengin yaratmaya dönüşüyor. İnşaat yapmayı her yeri betonla doldurmayı bir “terakki” olarak görme basitliğini hâlâ devam ettiriyor bunlar. Demokrasiye kendilerini iktidara getirdiği ölçüde sahip çıkıyor ancak bir türlü demokrat olamıyorlar. Kendilerini iktidara getiren seçimleri demokrasi göstergesi olarak sunup yere göğe sığdıramazlarken diğer seçimleri yok sayıyorlar. 50’lilerde de 2000’lerde de aynı çapsızlığı, yüzeyselliği ve görgüsüzlüğü devam ettirip yüceltiyorlar. Bugünün, 50’li yılları aşan bir antidemokratiklik ve sığlığı kendi içinde taşıdığını söyleyebiliriz… Ne dersiniz?
Bir önceki yanıtta girmeyelim demiştim ama herhalde değerlendirmem gerekecek. Sorunuzun içinde yanıtı da var. DP, seçimle gelmiş ancak demokratik bir işleyiş ögesi olan seçimi, antidemokratik bir iktidar oluşturmaya dayanak yapmıştır. Vatan Cephesi, basına yönelik baskılar, muhalefet liderlerine saldırılar gibi bir dizi eylem bu antidemokratik uygulama örneklerinden bazılarıdır. DP iktidarı da AKP gibi dini, kendi iktidarını oluşturmak ve güçlendirmek adına sonuna kadar kullanmıştır. O da seçim sistemiyle, kendi yararına olacak şekilde uğraşmış, değişiklikler yapmış, bugünkü iktidar ittifakı da aynı yolu denemeyi göze almıştır. Ekonomik bunalım, döviz kurlarındaki artışlar, dış politikayı iç politikaya tahvil etme, muhalefet liderlerine saldırı da bugünkü iktidarla DP iktidarı arasındaki benzerlikler arasında sayılabilir.
Türkiye sağı demokrat olamamış, demokrasiye inanmamış ve demokrasiyi kendilerini hedefe götüren bir araç olarak görmüştür.
Askeri darbeler sağ iktidarlar döneminde yapıldı…
Askeri darbeler bir yandan sağ iktidarları güya devirirken gerçekte onları iktidara taşıma işlevi görüyor. 60 ihtilali dışında, tüm askeri müdahaleler sağcıları güçlendirmiş ve iktidara taşımıştır. Bu iktidar döneminde farklı bir darbeye de tanık olduk. Kimilerine göre post modern darbe, kimilerine göre kontrollü darbe girişimi, kimine göre tiyatro… Fakat bildiğimiz tek şey bu girişim Sayın Erdoğan iktidarını güçlendirmiş ve bu iktidarın ömrünü uzatarak Sayın Erdoğan’ı mutlak güç hâline getirmiştir.
Güzel bir değerlendirme, teşekkür ederim. Belki bir çıkarımda bulunmuş olacağım ama sizin yorumunuzla bağlantılı sayılabilecek bir sorum daha var. Sağcı liderlerin birbirleri arasında da bir benzerlik, paralellik var mı?
Elbette var. Siyasete başladığımdan bu yana kimi zaman aktif siyasetin içinde kimi zaman dışında yer alarak tanık olduğum sağcı liderleri hatırlatmam gerekirse, bu liderler Sayın Menderes, Demirel, Erbakan, Türkeş, Özal, Çiller, Yılmaz, Gül, Davutoğlu, Bahçeli ve Erdoğan olarak sıralanabilir. Bunlar parti başkanlıkları, iktidar ortaklığı (Başbakan yardımcılığı) ya da başbakanlık yapmıştır. Bazıları daha liberal, demokrat olsa da hepsi dinsel inancı siyasal alanda kullanmıştır. Bunların hepsi Amerikancı ve oradan icazet alarak iktidara gelmiş liderlerdir. Kimileri kişilik yapılarından da kaynaklı içinde adeta bir padişah, diktatör barındırıyor. Bu sağcı liderlerin içinde tüm açmazlarına rağmen en liberal bulduğum Sayın Özal’dır. Görünen o ki en sorunlusu da Sayın Erdoğan...
Amerikancı olmaları ve oradan icazet almaları en önemli saptama, tespit gibi geldi bana. Bunu biz biliyoruz ama kanımca halk da biliyor. Ayrıca CHP de anti-Amerikancı, değil. Sağ partilerle CHP’nin ekonomiye, sermayeye, kapitalizme bakışlarında, nüanslar olsa da çok büyük fark yok! Neden CHP’nin iktidarını onaylamıyor, istemiyorlar?
Güzel bir soru… Evet, biz de sermayeye karşı çıkmıyor, rekabetçi kapitalist bir sistemi savunuyoruz. Sağ iktidarlarla ekonomiye bakıştaki en büyük farkımız, sosyal adaleti savunup kısmen eşitlikçi olmamız. Pekiyi bu kadar ortaklığa rağmen neden bizim iktidarımıza olur vermiyorlar?
Biz bağımsızlıkçı anti-emperyalist bir çizgiden geliyoruz. Kurucu Genel Başkanımız Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün çizgisi, CHP’nin bütün yalpalamalarına rağmen, vazgeçemediği çizgidir. CHP’li liderler bundan vazgeçse bile CHP üyeleri, tabanı bağımsızlıkçı antiemperyalist duruştan vazgeçmiyor.
Bunlara ek olarak şunu da ilave etmek isterim. CHP, 1950 yılına kadar karma ekonomiyi uygulamaya çalışmıştır. Bugün Çin’in uyguladığı sistemin benzeridir. DP iktidarı ile tamamen Batı’nın özellikle Amerika’nın güdümüne giren ekonomi bugün de daha bağımlılaşarak ve ağırlaşarak devam etmektedir. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer alan ülkemizin o dönemdeki kalkınma hamleleri önemlidir. İkinci Dünya Savaşı’na kadar kurulan fabrikalar, diğer sanayi kuruluşları, hayvan üretme ve tohum üretme çiftlikleri vb. girişimler dikkatle incelenmelidir. Ülkeyi ekonomik olarak düze çıkaran ve bağımsız bir ülkeye dönüştüren bu kurumlar 80 yıldır sağcı iktidarlar tarafından özelleştirme adı altında satılmaktadır. Son 20 yılda bu satışlar zirve yaptı. Bu satışların dikkat çekici diğer yanı da özelleştirme adı altında bu kurumlar adeta yabancı sermayeye peşkeş çekilmiştir.
İzlenen bu politikalar ülkemizi sömürge haline getirmiştir. Dış politikada temel hattan ayrılınmış, laiklik yok edilmiş, demokrasi göstermelik hale gelmiş, rejim değiştirilmiştir. Özetle bu kadar büyük hoyratlığı CHP iktidarında yapamazlardı. İşte o nedenle CHP iktidarını istemiyor ya da destek vermiyorlar diyebiliriz.
***Kitap hakkında yazılanların bir kısmına ulaşmak için https://www.metehanakbulut.com/orhan-akbulut/ bakabilirsiniz.
- İzlenme: 860