Devrimciler Temiz Kalmalı!- Dr.Ö.Özkan Özdemir
Gecikmeli de olsa sevgili Metehan’ın “Kürt Mehmet Malatya’da Devrimci Mücadele” kitabını okudum. Kitap bir röportaj/söyleşi tadında, iyi kotarılmış sözlü tarih çalışması. Tüm iyi niyete rağmen biyografik yazılar sonuçta özneldir. İster istemez subjektivite içerir. Kişi bilinçli olarak işine gelmeyen, konuşmayı, anlatmayı istemediği olayları unutmayı, anlatmamayı tercih eder. Zordur anıları ve anılarda geçen isimleri tarafsız bir bellekle okuyucuya aktarmak. Hafızanın öznel korumacılığı, oto sansür riski açısından, kişilerin ve olayların, tanıklıklarına her daim ihtiyaç vardır. Bu nedenle tür çalışmalarda hakikate ulaşmak zor olabilir. Olmuş olanın farklı insanlar tarafından farklı hatırlanması, farklı yorumlanması doğal olduğundan anlatılarla ilgili itirazlar ve tartışmalar yaşanabilir. Kürt Mehmet’te açık yürekli ve samimi olarak kitapta bunu belirtiyor. “Yaşanan birçok olayı, herkes kendi anlayışı ve algısı üzerinden hatırlıyor, yorumluyor. Bir olguyu ya da olayı değerlendirirken, onu oluşturan, çevreleyen tüm koşullarla birlikte değerlendirmiyor…” (s. 264) “Ne yaşandıysa yaşanması gereken yaşanmıştır, bundan ötesi bizim değerlendirme ve yorumlarımızdır.” Yazılı bir tarihimiz olmadığı için her birimiz kendi tarihimizi, hatırladığımız ya da hatırlamak istediğimiz gibi anlatıyoruz. (s. 318)
Sevgili Metehan yukardaki riskleri gözeten bir yerden her sözün, eylemin tanıklıklarına ulaşmaya çalışmış. Birçok kişiyle görüşmüş. Kendisine aktarılanları, tanıklar, çeşitli kaynaklar ve dönemin gazete arşivlerini tarayarak teyit etmeye çalışmış. Sözü edilen kimi olaylar, eylemler, kişiler hakkında bilgi notlarına yer vermiş. Kendisi de aynı gelenekten olmasına rağmen yerinde objektif sorularla, çağrışımlarla Kürt Mehmet’in belleğine açığa çıkarmaya anlatıları derinleştirmeye çalışmış. Aralarında derin bir dostluk hukuku, üst düzey bir güven ilişkisinin olması, aynı gelenekten gelmiş olmaları çalışmayı kolaylaştırmış. Sonuç itibariyle çalışma; akıcı bir dile, yalın bir anlatıya bürünmüş. Öte yandan Mehmet Tekin’in kimi olaylar ve olgulara ilişkin yöneltilen eleştirileri, sorulan soruları “ayrıntıya gerek yok” diye boşlukta bırakması öznel bir neden mi, yoksa politik/örgütsel bir kaygı mı bilemiyoruz. Kişiler/olaylar ilgili polemiğe girmeden açık yorumlarını yazmış. Birçok yerde DY’un merkez yapısı/kişiler ile ilgili eleştirileri olmasına rağmen Oğuzhan Müftüoğlu ile ilgili tek bir olumsuz eleştiri yok.
Sosyal tarih anlatılarını öyküleştirerek veya roman türünde yazmak, edebi yönden daha güçlü olur, hatırlayanın kendi algısı ve anlayışı üzerinden olan eleştirileri ortadan kaldırırdı. Kürt Mehmet roman karakteri olarak da iyi bir figür. Söyleşi/röportaj tekniği de ustasının elinde elbette edebiyat tekniğidir. Metehan da ilk denemesinde bunun hakkını vermiş. Kitap; resmi dilin yanında devrimci mücadeleyi yürütenlerin ağzından tarihe not düşmek, yapılan/yapılamayanlar üzerinden bir yüzleşmek anlamında da çok değerli. Örgütlerin yapısı, yerel/merkez ilişkisi, örgütlenme dinamikleri hakkında, geleceğe yönelik dersler çıkartılması kıymetli. Kürt Mehmet; 1965-80 yılları arasında TİP’ten, THKP-C’den, DY’a profesyonel devrimcilik yapan, ayrışmaların, iç tartışmaların, kavgaların tanığı. Bulunduğu bölge Alevi - Sünni çatışmasına uygun bir zemin olmasına rağmen devrimcilerin kimlikler üzerinden ayrışmasına prim vermeyen bir tutum üstlenmiş. Sözünü sakınmayan, olaylar karşısında serinkanlı, yalansız, dolansız, samimi, güven veren, atak, örgütçü, cesur bir kişilik olarak anlatılmakta.
“Devrimciler temiz kalmalı” diyor. Bu söz her dönem için önemli. Devrimcileri nerede olursa olsun, toplumsal konumlanışı gereği öğrenen/öğreten olmalı. Devrimciler farklı şeyler söyleyerek de sol’a güç vermeli. Sol’da otorite olmaz; “son söz bende” olmaz; “tartıştık eyleme geçtik artık susun” olmaz. Her zaman farklı yaklaşımlar farklı uyarılar bize güç verir. Duruşu tavrı ve tutumu ile toplumda saygınlık uyandıran kişi olmalı. Bilgimiz, sevgimiz, içtenliğimiz, açık sözlülüğümüz, samimiyetimizle, toplumda saygı yaratmalıyız. Sadece haklı olmamız yetmez, asıl sorun haklılığımızı toplumsallaştırabilmekte. Sosyalistim, devrimciyim diyorsak, iyi insan, en iyi öğrenci, en iyi hekim, en iyi işçi olmalıyız. Evrensel değerleri, sosyalizm etiğini kendi bireysel yaşantısında somutlaştırmalı, temiz siyaset yapmalıyız. Aybar’ın dediği gibi “sosyalizm insan içindi, insan sosyalizm için değil.” Kürt Mehmet cezaevi sonrası “sırtını dayayacağın sağlam bir zemin (ideoloji), ne yapacağını bilen bir örgüt/örgütlenme olmadıktan sonra part-time devrimcilik yapmak bana çok doğru gelmedi” diyerek uğruna mücadele edeceği sosyalist değerlere vurgu yapmaktadır.
Devrimciysek, devrim yapacaksak ciddi örgütlenmemiz gerekli
Kitabın bir yerinde DEV-GENÇ olarak Atilla Sarp, Hacı Tonak ile Kürecik radar üstüne keşiften (s. 133) bahseder. Yanlarında silah yok. Su yok. Topoğrafya bilmiyorlar. İnançlı yurtsever gençlerin devrimci mücadeleyi, ne kadar amatör bir tarzla yaptıklarını görüyoruz. Kürt Mehmet devrime inanmış, bir şahsiyet. Bunun için ideolojik donanımın yanında silahlı mücadele ve sağlam bir örgütlenme yapısının olmasını hayal eder. “Devrim yapacak isek silahsız olmaz. Elbette gazete de gerekli, ancak gazetenin yanında, silah da gerekli.” (s. 320) “Biz devrimciysek, devrim yapacaksak, ciddi örgütlenmelere ihtiyacımız var. (s. 321) “Sivil faşistlerle mücadele devrime götürmez. Devrim yapacak bir örgütlenmeye gitmeliyiz.” (s. 350)
Yine Kürt Mehmet devrim için iktidar olmak gereğini ve buna hazır olmadıklarını vurgular. “Devrim yapmak iktidarı almaktır. İktidarı almak, iktidar güçlerine karşı savaşmakla olur. İktidar güçlerinin hava kuvvetleri var, kara kuvvetleri var, deniz kuvvetleri var, jandarması var, adliyesi var. Bizim neyimiz var. Örneğin; buradan Keban’a gidelim desek önümüze çıkan Keban Barajı’nı, geçecek bir kayığımız bile yok. Devrim yapacak ise ona göre örgütlenmeli ve çalışmalıyız. Buna göre hazırlık yapmalıyız.” “Örgütlenmemiz hiyerarşik değildi. Yaygın, yatay örgütlülüğümüzü dikeyleştiremedik. Bu en büyük eksikliğimizdi.” (s. 352)
Kürt Mehmet, örgütlenmenin bir insan ilişkisi olduğunu, yaşam alanlarına girmeden sendikal ve örgütlü mücadelenin olmayacağı söylüyor ve yerel koşulları elverdiği ölçüde bunun için çabalıyor. “Hekimhan’ın köylerini dolaşarak İşçilerin köylerine giderek doğrudan sendikayı anlatarak halkı örgütleyerek sendikayı örgütlemeye çalışıyorduk ( Yeraltı-Maden Sen kuruluşu s. 246) “Gençliğin örgütlenmesi yetmez, halkı örgütlemeliyiz. (s. 314) “1977’de DY adına en fazla bağış toplayan illerden biri Malatya. İstanbul’dan bile fazla. Bu örgütlülüğümüz ve insan ilişkilerimizin bile iyi olduğunun bir göstergesidir.” (s. 276) Kitap’ta; sosyalist sol yerellerde nasıl büyüdü?”, “ hangi ilişkilere, birikimlere yaslanarak gelişti?”, “köylere kadar nasıl girebildi?”, “kentin hayatında nasıl bir yer tuttu?” sorularına ideolojik derinlik olmasa da cevap bulabiliyoruz.
“Merkezden başlayarak örgütsel bir hiyerarşimizin olmaması en önemli sorunlardan bir tanesiydi.” (s.306) “Aramızda örgütsel hiyerarşi yoktu, doğal bir iş bölümü vardı” (s. 308) Mahir’in söylediği gibi “demir gibi disipline sahip çelik çekirdek” bir merkezi örgütlenme” (s. 306) olmasına dem vuruyor. Anlaşılıyor ki örgütlenme tarzı yerel dinamiklerin el yordamıyla, geleneksel feodal arkadaşlık-dostluk düzeyindeki ilişkiler üzerinden bir örgütlenme mevcut. Merkezi/yerel planlanma dâhilinde bir örgütlenme yapısı yok. Demokratik merkeziyetçilik anlayışında ve uygulanmasında sorunlar ve uyumsuzluk ciddi boyutta. Nitekim Melih Pekdemir 12 Eylül mahkemelerinde “Siz bizi örgüt kurmakla suçluyorsunuz ama tarih bizi suçlayacaksa yeterince örgütlenemediğimiz için suçlayacak” diyerek bunu itiraf ediyordu. Nasıl bir örgüt yapısı? Nasıl bir örgütlenme tarzı? Günümüz de de tartışılması gereken hususlar.
Stratejik bir kent: Malatya
Malatya o dönem, nüfusu 100 binin üzerinde, Türkiye‘nin sayılı büyük kentlerinden, farklı etnik ve dinsel toplulukların yaşadığı geçmişte solun, sosyalist hareketin sesinin yüksek çıktığı illerden birisi. THKO’nun ve THKP-C’nin mücadeleyi kırsala taşırken atlama noktası, lojistik merkezi, 1977’lere kadar solun kalesi. Biraz da İsmet İnönü’nün Malatyalı olması ve her koşulda onun desteklenmesi bunda etken. TİP’in 1965’de 15 milletvekilinden bir tanesi Malatya milletvekili. TİP, 4 Büyük Kongresi Malatya’da topladı. 1969 seçimlerinde Kars ile birlikte TİP’in oy oranını artırdığı bir şehir. TİP ülke genelinde %2.69 oy alırken, Malatya’da oy oranını %5,3 e yükseltmişti. Devrimciler için bir geçiş noktası. Alevi-Sünni, Kürt-Türk nüfusunun karışık yaşadığı bu coğrafyada kontrgerillanın her türlü provokasyonuyla baş etmek kolay değildir. Zordur bu tür şehirlerde devrimcilik yapmak. Kürt Mehmet ve arkadaşları bu provokasyonları elbette yeterince göğüsleyememişler ama en azından kontrgerillanın ekmeğine yağ sürecek hiç bir hataya düşmemişler. Halka o kadar güven vermişler ki, süreç içinde Malatya’da halk, kimi güncel sorunlarını çözmek için devletten çok devrimci gençlere başvurmaya başlamış.
Kontrgerilla sivil faşistleri organize etti
Malatya kontrgerilla etkisiyle, 1976 yıllardan sonra psikolojik üstünlük faşistlere geçiyor. “Hamido öldürülmesi sonrası saldırılar, sivil faşistlerin yaptığı saldırılar değildi. Kontrgerilla organizasyonuydu (s. 294) “Ocak 1976 iki devrimcinin öldürülmesi ve bunların arabalarının arkasına bağlanarak kentin merkezinde sürüklenmesi gibi” (s. 213) 1977 seçimlerinde ilk defa Belediye’yi bağımsız bir aday Hamit Fendoğlu (Hamido) alıyor. (AP, MSP ve MHP’nin ortak adayı) Bir aşiret çocuğu olan Hamido Menderes ile birlikte yargılanıp 1964 yılında kadar cezaevinde mâhkum edilmiş bir kişi. Daha sonra milletvekili olarak görev yapmış. Malatya ünlü faşistlerin çıktığı (M. Ali Ağca, Oral Çelik vb.) ve 1960‘lı yıllardan itibaren düzenlenen kontrgerilla provokasyonların olduğu bir il. Amerikan Barış Gönüllüleri o bölgeyi seçmesi, pek çok katliamın o bölgelerde sahnelenmeye çalışılması rastlantı değil. Devletin buraya atadığı yöneticiler de belli ki özel seçilmiş. 1978-80 dönemi Malatya Valisi sonrasında 12 Şubat 1980 tarihinde Emniyet Genel Müdürü olan Refet Küçüktiryaki’nin Kenan Evren’e yazdığı (yıllar sonra ortaya çıkan) mektup ta her şeyi açık beyan ortada. “Yavuz Sultan Selim’den sonra en fazla Alevi Kızılbaş düşmanı benim. Beni keşfeden bu göreve öneren ABD’nin Ankara temsilcisi. Beni hiçbir kuvvet yerimden sökük atamaz.” POL-BİR’in kurulması Emniyet Müdürünün açıktan “gitmeden önce en az on komünist öldüreceğim” beyanları, faşist katillerin polis cipinin arkasına saklanıp liseli öğrencilere ateş etmesi, ve polis cipi ile kaçırılması (s. 278)… Kontrgerilla sivil faşistleri organize etti. (s. 288) Beylerderesi katliamından sonra “….cansız bedenleri kent merkezinde, sokaklarda sürüklenmiş ve halka gözdağı verilmişti.” (s. 288) bu örneklerden bir kaçı.
1979 seçimlerinde Hamido’nun kardeşi aday. Sosyalistler aday çıkarınca (İşci Remzi Aslan) son anda CHP’de aday çıkarıyor. Merkezi düzeyde hemen hiç katkı yapılmadan sadece yerel örgütlenmenin çabasıyla yürütülen kampanya ile CHP‘den iki kata yakın oy alınması büyük başarı. (CHP: 2680, Bağımsız:4500, Sağın ortak adayı Fendoğlu 29.900, TİKP’nin desteklediği aday 600-11. Şubat 1980, Cumhuriyet gazetesi) Seçim alınsaydı bugün, egemenlerin hala korkulu rüyası olarak belleklere kazınan Fatsa deneyiminin yanında, Malatya deneyiminden bahsedilecekti. O günün şartlarında, Malatya’da belediye başkanlığına aday çıkartarak, girmedik sokak bırakmadan şehri bildirilerle afislerle taramak övgüyü hak eden bir örgütlenme tarzı. Bu durum Kürt Mehmet’in emeği ve örgütçü yapısının yanında yerel birimlerin organize örgütlülüğünün bir göstergesi.
Emeğine, kalemine, yüreğine sağlık sevgili Mete. İyi ki bizlere Kürt Mehmet’i ve devrimci mücadelesini tanıttın. İçten teşekkürler.
- İzlenme: 1445