Kürt Mehmet Malatya'da Devrimci Mücadele Üzerine-Garip Erdoğan
Okudum mu, duydum mu yoksa benim zihnimin bir ürünü mü bilmiyorum. 80 öncesi sol örgütler için: Çoğunun gövdesi büyümüş ama kafaları gövdeye uygun oranda gelişememiş denilir. (Diyor da olabilirim.)
Bizim gençlik yıllarımıza tekabül eden zaman diliminde, biz önderlik konusuna gereğinden fazla anlam yükler, kolektif aklın önemini idrak edemezdik. “Kürt Mehmet Malatya'da Devrimci Mücadele” kitabını okurken bunu, önderlik konusunu yeniden düşündüm.
Benim bildiğim ama pek çok insanın da bolca duyduğu ve okuduğu bir başka şey daha var o günlere ilişkin. Koca koca örgütlerin il, bölge sorumluları ya da merkezi düzeydeki önderleri çözülürken sıradan bir sempatizan işkencede ölümün üzerine yürüyebilmiş, günlerce süren işkencelerde gıkını bile çıkarmamıştır. Konuşsa sanki örgüt çökecek, bütün yoldaşlarının vicdani yükünü o yüklenecek, onların yüzüne bakamayacaktır.
İşte aslında o örgütleri büyük yapan, o örgütlerin destansı ve mitolojik yanını oluşturan, o en alttaki sıradan sempatizanların inanmışlığı ve direngenliğidir. Kitapta da bu düşüncenin alttan alta işlenen ana izlek olduğunu düşünüyorum ve önemli buluyorum.
Mehmet Tekin, bir kentin sol tarihinde çok önemli yer edinirken, Devrimci Yol’un kitleselleşmesinde, ülke genelinde yaygınlaşmasında da önemli bir yer edinmiştir. Bu önemli yer hem onun kişiliğinden hem de inanmışlığından kaynaklanıyor. Devrimci mücadelenin diğer bir aşamasında yani farklı bir sıçrama noktasında Malatya’nın seçilmiş olması da oradaki mücadeleye inanmış kaynaklanıyor. Nurhak bir dağ olduğu için değil o bölgede olduğu için, Devrimci Yol kadrolarının da pek çok desteği orada bulacakları için Malatya’yı seçtiklerini rahatça söyleyebiliriz. Evet, orada Alevi bir nüfus vardır ve onlar devrimcidirler, kökenleri/inanç felsefeleri itibarıyla o düşünceye/devrimcilere, sosyalistlere yakındırlar ama aynı zamanda oralar patlamaya hazır bomba gibidir. Orada yaşayan Aleviler de topun ağzındadır. Pek çok zulme de bu nedenle uğramıştır. Onun içindir ki kontrgerilla ya da Amerikan Barış Gönüllüleri orayı seçmiş, pek çok katliam o bölgelerde sahnelenmeye çalışılmıştır. Kürt Mehmet gibi halkla bütünleşmiş kolektif önderler varlığı, büyük katliamlar sahneye konulmasına engel olmuştur.
O günün koşullarında sosyalistlerden yana esen rüzgar her ne kadar dönemin CHP’sini korkutsa da oradaki devrimciler sayesinde sosyal demokratlar, solcular, sıradan Alevi yurttaşlarımız büyük kayıplar vermemiştir.
Tam bu noktada kitaptaki en önemli tespitlerden birine değinmekte yarar var: Bilinçli saldırılar sonucunda bölgenin demografik yapısı değiştirilmiş, oralar ( Malatya, Adıyaman, Antep, Erzincan …) bugünün iktidarının oy deposu haline getirilmiştir. Kürt Mehmet ve yoldaşları, diğer devrimciler buna dikkat çekse de karşı dursa da atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.
Kitaptan; merkeze yakın olmanın, o örgütün karar süreçlerine katılmaya yetmediğini, dolayısıyla merkezin kolektif aklı önemsemek yerine birkaç kişinin kararları ile yürüdüğü izlenimini ediniyoruz. Ben bir çıkarımda bulunuyor olabilirim ama muhtemel ki bu böyledir. Bölge toplantılarının, orada alınan kararların merkeze etki ettiğine dair de bir ize rastlamıyoruz. Genişletilerek yapılan Kızılcahamam toplantısının da aslında bir karar alma toplantısı değil, alınan kararların bölgeye ve diğer öne çıkan insanlara duyuru toplantısı olduğunu anlıyoruz.
Kitapta çokça vurgulanan taşra - merkez ilişkisinin de sorunlu olduğu açık. Gitmesek de görmesek de misali bir durum söz konusu. Malatya’dakiler değil, aslında merkezden gelenler sorunlu samimi itirafçılar dışında hiç birinin bireysel hataları olmasa da… Neden derseniz, bilmediğiniz bölgelerde oradakiler size, siz de onlara yabancı olursunuz. Aranızda güven tesisi edilmesi, kaynaşmanın sağlanması zaman alır. Çünkü siz oraya atanmış bir bürokrat değilsinizdir.
Samimi itirafçıların o bölgelere sorumlu olarak gönderilmesi ya da sorumluların nasıl belirlendiği hususu ise sanırım Doktor Mete gibi arkadaşlarımın yapacağı daha ayrıntılı bir çalışmanın konusu.
Kürt Mehmet’e ( Mehmet Tekin’e), Metehan Akbulut’a ve emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Akıcı, samimi, insanı saran, içine alan bir kitap ortaya çıkarmışlar. Bize, o onurlu tarihimizi yeniden hatırlattıkları ve devrim için gözünü kırpmadan ölümün üstüne yürüyen, bugün hayatta olmayan yoldaşlarımıza sahip çıktıkları, bu kitapla onlara karşı vefakârlıklarını gösterdikleri için de saygı ve sevgilerimi iletiyorum.
- İzlenme: 2119